24 Şubat 2009 Salı

25. GÜN 25. FİKİR


Bugün size iddaa'da kesin para kazanmanın yolunu açıklayacağım. Biliyorsunuz artık Türkiye'de resmi futbol bahisi oynabileceğiniz sitelerde artık tek maça oynanabiliyor. Sistem çok basit. Öncelikle oranı minimum 2 olan bir takım seçip 1 lira basıyoruz. İddiamız tutarsa 1 lira kardayız. Aynı işlemi başka bir maçta yineliyoruz. Tutmazsa oranı min. 2 olan başka bir maç buluyoruz ve bu sefer 3 katını, 3 lira basıyoruz. Kazanırsak 3+1=4 lira yatırıp, 3x2=6 lira kazanıyoruz ve 2 lira kardayız. Yine başa dönüp aynı işlemi 1 lira ile tekrarlıyoruz. Yine kazanamazsak oranı 2 olan başka bir maça bir önceki yatırdığımız tutarın 3 katını yani 9 lira yatırıyoruz. Kazanırsak 4+9=13 lira yatırıp, 9x3=27 lira kazanmış oluyoruz. Yani 14 lira kardayız. Tabi kazanırsak yine başa dönüp 1 liradan başlıyoruz. Ekteki tabloyu incelediğinizde daha iyi anlayacaksınız. Kaçıncı seferde kazanırsanız kazanın o güne kadar yatırdığınız bütün paradan daha fazla kazanacaksınız. Bu sistemle para kazanmak garanti oluyor. Bol kazançlar.

23 Şubat 2009 Pazartesi

24. GÜN 24. FİKİR

Bir otomobil reklamı:



Yağmurlu bir gün kaldırımın kenarında taksi bekleyen 2 güzel kız görüyoruz. Bir taksi durdurmak için el kaldırıyorlar fakat taksi durmadığı gibi hızla geçerken bir de su sıçratıyor kızların üzerine. Kızların hemen arkasındaki kafeden kısa boylu, çirkin bir adam çıkıyor. Kızlara yaklaşıyor. Kızları aşağıdan yukarı süzüyor ve "Kızlar sizi bırakayım mı?" diyor. Kızlar hiç duymamış gibi diğer tarafa dönüyorlar. Adam bir kaç adım yürüdükten sonra yeni FARD ZANGA marka arabasına biniyor. Kızların gözü araçda. Adam aracıyla kızların olduğu yöne doğru gelirken kızlardan biri aracın önüne atlıyor ve durduruyor. Adam kıza arabaya binmesini işaret ediyor. Kız yana geçip binmek için ön kapıyı açtığında diğer kız onu suya iterek hızlıca arabaya biniyor ve "Çabuk devam et" diyor.



Yeni FARD ZANGA karşı konulmaz cazibe

21 Şubat 2009 Cumartesi

23. GÜN 23. FİKİR

Bir evdeyiz ışıklar kapalı. Bir hırsız elinde fener ve çuval. Değerli eşyaları çuvalına dolduruyor. Işık açılıyor. Hırsız karşısında pijamalı, elinde kalın bir sopa olan ev sahibini görüyor. Hırsızın yüzündeki paniği görüyoruz. Bir kaç saniye duraksadıktan sonra çuvalı sırtına atıyor ve başlıyor: "Ho-ho-ho Mutlu noeller çocuğum."

Ekrana ürünümüz OK geliyor ve sloganımız: KILIF UYDURUN

Devam reklamımız. Kadın işten eve geliyor. Anahtarıyla kapıyı açıyor ve içeri giriyor. Yerdeki kadın sabahlığını görünce yatak odasına yöneliyor. Kapıyı açıyor ve yatakta bir kadın ve kocasını görüyor. Kocasının yüzündeki paniği görüyoruz. Bir kaç saniye duraksadıktan sonra gözlerini kısarak karşısındaki karısına baktıktan sonra yanındaki kadına dönerek: "Karıcığım bugün geçirdiğim trafik kazasından sonra gözlerim iyice görmez oldu. Gelen kim? Çocuklar mı?"

Ekrana ürünümüz OK geliyor ve sloganımız: KILIF UYDURUN

22. GÜN 22. FİKİR

Dün Hüseyin Bey için yazdığım iş fikrinden sonra şöyle bir mail aldım: "100.000 liraya fikir bulmak kolay. 100 tane iş yaparım o paraya. Bana sermayesiz bir iş fikri söyle sıkıysa"


Cevabım: Katlanabilir ufak bir masa ve 2 adet tabure alıp Kadıköy, Taksim gibi yaya trafiğinin çok olduğu bir mekana gidiyorsun. Kendine bir yer beğenip masayı kuruyorsun. Taburelerden birine sen oturuyorsun. Evde hazırladığın kartonu gelip geçenin görebileceği şekilde masanın önüne asıyorsun. "DERDİNİ SÖYLE 1 LİRA" yazıyor kartonda. Bir yandan bağırıyorsun tabi: "Gel abicim ablacım. Otur derdini anlat. Dök içini rahatla 1 lira" Kriz bir yandan, açlık bir yandan, parasızlık bir yandan herkesin dünya kadar derdi var. Kesin iş yaparsın.

20 Şubat 2009 Cuma

21. GÜN 21. FİKİR

Bugüne kadar sayısız destek maili de aldım, eleştiri maili de. Yayınlamam için fikir yollayanlar da oldu, tanışmak isteyenler de. Aldığım en ilginç maili ise olduğu gibi aktarıyorum:

"Merhaba, ben Hüseyin ..... Sitenizi uzun zamandır takip ediyorum. Fikirleriniz o kadar güzel ki her gün merakla açıyorum siteyi. Belki bana yardımcı olabilirsiniz. Ben 42 yaşındayım. 22 yıllık aşçıyım. 12 yıl istanbulda 5 yıldızlı lüks otellerde aşçı olarak çalıştım. Bu süre boyunca biriktirdiğim parayla artık kendi işimi kurmak istiyorum. Bana 50000 - 100000 lira arası sermayeyle yapılacak bir iş önerebilirmisiniz. Yani farklı, yaratıcı bir iş önerebilirsiniz belki. Yurtdışından burda olmayan bir ürün getirmek mesela. Şimdiden teşekkür ediyorum."

Hüseyin Bey'e kendisi için blogda bir fikir yayınlayacağıma söz verdim:

Herşeyden önce siz bir aşçısınız ve bildiğiniz bir iş yapmalısınız. İlk akla gelen bir restoran açmanız. Eminim bu sizin de aklınıza gelmişti fakat İstanbul'da zaten sayısız restoran var nasıl diğerlerinden ayrılıp başarılı olacağım diye düşündünüz. Maslak gibi iş merkezleriyle dolu bir yerde açtığınızı düşünün restoranınızı. Restoranın adı OFİS çünkü bu restoranın dekorasyonu bir ofis gibi. Kasamızın yerine girişte bir resepsiyon masası var. Restoranın büyük bölümü 2 ve 4 kişilik masalardan oluşan açık ofis şeklinde dizayn edilmiş. Masalar çoğu açık ofisde olduğu gibi yarım paravanlarla ayrılmış. Ayrıca restoranımızda cam paravanlarla ayrılmış odalar var. Bazı odalarımızın kapısında PAZARLAMA, MUHASEBE, FİNANS DEPARTMANI gibi yazılar var. Toplantı salonu şeklinde dizayn edilmiş odalarımızda grup müşterilerimiz için değişik, eğlenceli bir yemek fırsatı sunuyoruz. Aynı zamanda gerçekten yemekli bir toplantı yapmak isteyen müşterilerimiz için yazı tahtasından, internet ve projeksiyon cihazına kadar gerekli bütün imkanları sunuyoruz. Eminim sadece toplantı hizmetlerinden dahi azımsanmayacak bir gelir elde edilebilir. Restoran ise zaten sizin uzmanlık alanınız. Maslak gibi bir bölgede bu farklı konseptle ağızdan ağıza pazarlama ile kısa zamanda büyük bir müşteri kitlesine ulaşacağınızı düşünüyorum.

19 Şubat 2009 Perşembe

20. GÜN 20. FİKİR

Bir sigorta reklamı:

Bir adam araba kullanıyor. Çok ciddi ve sabit bir yüz ifadesi var. Önündeki araca yaklaştığını görüyoruz. Yüz ifadesinde değişiklik yok. İyice yaklaşıyor önündeki araca, frene basıyor, aracın kızakladığını duyuyoruz. Yüz ifadesinde değişiklik yok. Öndeki araca çarpıyor ve duruyor. Kamera adamın yüzüne zoom yapıyor. Birkaç saniye ciddi ifade devam ediyor. Sonra gülümsemeye başlıyor adam. Öndeki araçtaki iri yarı sürücü sinirli bir şekilde araçtan iniyor. Hasara bakıyor. Kazaya neden olan sürücü de iniyor. Yüzünde aynı gülümseme. Öndeki sürücü ile göz göze geliyorlar. Birinin yüzünde öfke, diğerinin yüzünde gülümseme. Ekran donuyor.

Dış Ses: X Sigorta'lıysanız en zor anlarınızda bile gülümseyebilirsiniz çünkü güvende olduğunuzu bilirsiniz.

(Gülümseyen adamın gözünden reklam devam ediyor.) Öndeki aracın sürücüsü sert bir yumruk indiriyor diğerinin suratına.

Dış Ses: Siz yine de gülümsemeyi çok abartmayın.

18 Şubat 2009 Çarşamba

19. GÜN 19. FİKİR

Bir pırlanta markasının tektaş yüzük reklamı. Markamızın adı SHINE:


Kadın yatakta uyuyor. Oda kapısının açılmasıyla uyanıyor. Sevgilisi elinde bir tepsi, tepside kahvaltı ve tepsinin ortasında bir gülle içeri giriyor.


Kadın işyerindeki masasında, bilgisayar başında oturuyor. Sıkılmış, bunalmış bir hali var. Odasının kapısı açılıyor. Sevgilisi elinde çiçekler sürpriz yapmış. Çok seviniyor, bütün yorgunluğu sıkıntısı kayboluyor. Sarılıyorlar birbirlerine.


Kadın odasında oturuyor. Müzik sesini duyunca duraksayıp kulak kabartıyor ve cama koşuyor. Evinin önünde ona serenat yapan sevgilisini görüyor. Yere kocaman harflerle Seni Seviyorum yazmış.


Kadın işten eve geliyor. Anahtarla kapıyı açıyor. İçeri girip ışığı yakıyor ve onu bekleyen kalabalık bağırıyor: "SÜRPRİZ" Sevgilisi elinde çiçekle kalabalığın arasından çıkıyor ve kocaman bir öpücük konduruyor kadına.

Kadın ofisinde, cep telefonu çalıyor. (Karşıdaki ses dışarı bak diyor olacak ki cama yöneliyor) Dışarıda sevgilisi ve yanında bir sürü çocuk sıraya girmişler. Çocuklar ellerindeki kartonları başlarının üzerine kaldırıyorlar. Herbirinin kartonunda bir harf. Ve SENİ SEVİYORUM yazıyor.


(Ekrana güzel bir tektaş yüzük gelir)


Dış Ses: Seni Seviyorum demenin yüzlerce yolu vardır.

SHINE, Seni Seviyorum demenin en güzel yolu.

17 Şubat 2009 Salı

18. GÜN 18. FİKİR

Aile içi şiddetin önlenmesi amacıyla bir tv reklamı:


Bir evin mutfağındayız ses yok sadece görüntü var. Bir adam ve bir kadın şiddetli şekilde bağrışıyor, kavga ediyorlar. Adam elindeki bardağı duvara fırlatıyor. Kadın hıçkırarak ağlıyor. Adam ayakta bağırarak konuşmaya devam ediyor.


(Ses ve görüntü bir arada) İçeriden gelen küçük bir kız sesiyle kendilerine geliyorlar: "İMDAAATTTT" Hemen içeri koşuyorlar. Oğulları kız kardeşinin saçını çekiştiriyor, yavaşça vuruyor kardeşine. Kız bağarmaya devam ediyor: "İMDAAATTT BIRAK BENİ PİS HERİF" Anne baba şaşkın çocukları ayırıyorlar. Baba kızgın bir şekilde soruyor: "Oğlum niye dövüyorsun kardeşini?" Çocuklar şaşkın şaşkın bakıyorlar. "Ama baba dövmüyorum ki biz evcilik oynuyoruz" diyor küçük çocuk masumca. Anne baba şaşkın ve mahçup birbirlerine bakıyor.



Dış Ses: Çocuklarınız sizi örnek alır. Onları birer canavara dönüştürmeyin.

16 Şubat 2009 Pazartesi

17. GÜN 17. FİKİR

2 gerilla pazarlama fikri:

  • Taksim'de kalabalığın arasında yürüyorsunuz. Karşıdan formalarıyla, kaşkollarıyla, tezahürat yaparak gelen kalabalık bir taraftar grubu görüyorsunuz. Yaklaştığınızda forma renklerinin turuncu beyaz olduğunu görüyorsunuz. Hangi takım ki bu? Biraz daha yaklaşıyorlar. Formalarında FANTA yazıyor. Turuncu, FANTA turuncusu. Tezahüratları da farklı. FANTA için özel yazılmış tezahüratlar yapıyorlar. Bunu nasıl unutabilirsiniz?


  • Yine yolunuz Taksim'e düştü. O da ne yine kalabalık bir gurup toplanmış, ellerinde pankartlar size doğru yürüyor. Hep bir ağızdan sloganlar söylüyorlar. Bir eylem, bir miting galiba. Olay çıkmaz inşallah diye düşünüyorsunuz. Fakat yaklaşınca ellerindeki pankartlarda FANTA yazısı ve logosu olduğunu ve söyledikleri sloganların da FANTA'nın reklam sloganları olduğunu görüyorsunuz. Yüzünüzdeki tereddütün yerini küçük bir gülümseme alıyor.

13 Şubat 2009 Cuma

16. GÜN 16. FİKİR

MARTA adında bir reklam ajansı olduğunu varsayalım. Beni neden işe almaları gerektiğine dair bir TV reklamı:


Bir toplantı odasındayız. Ajansın yaratıcı ekibi masanın etrafında oturuyor. Ajans başkanı ise ayakta, yanında bir yazı tahtası. Agresif ve heyecanlı tavırlarla konuşuyor: "Evet arkadaşlar ürünümüz bir bebek bezi. 8.5 şiddetinde sarsıntı yaratacak bir kampanya yapmamız lazım. Fikirlerinizi bekliyorum."


Kimseden ses çıkmaz. Herkes kafasını eğmiş önündeki boş kağıtlara bakmaktadır. Ajans başkanı sazı eline alır:


H- Demir sen söyle bir fikrin var mı?

D- Diyorum ki bezli şirin bir bebek havuz ya da küvete girsin. Bezi havuz ya da küvetteki bütün suyu çeksin. Hem komik olur hem de bezimizin süper emici olduğunu vurgularız.

H- Olmaz bunu daha önce yaptılar. Aybars?

A- Şöyle çok güzel bir kız bulsak. Üstü bikini, altı bizim bebek bezi olsa. Bütün billboardları kaplasak. Çok ilgi çeker gibi.

H- Bu da olmaz. Bikini reklamı bile yapamıyoruz yasak diye. Bişey mi söyleyeceksin Çağlar?

Ç- Patlıcana, hıyara mı bebek bezi giydirip billboardları donatsak?

H- Of bunu da yapmıştık. Doğan sana güveniyorum hadi koçum.

D- Bebeği çıplak bir şekilde halının ucuna koyalım. Diğer uca da 2 bebek bezi bırakalım biri bizimki diğeri başka marka olsun. Bebek diğer beze giderse tokatlarız.

H- Saçmalamayın yahu.


Ekran donar ve sloganımız gelir: Artık üretemiyor musunuz? 9 şiddetinde sarsıntı yaratmak için beni arayın.

12 Şubat 2009 Perşembe

15. GÜN 15. FİKİR

Dün yazdığım reklamın devam filmi. Bu sefer süreyi kısa, bütçeyi düşük tutuyoruz.

Bir emlakçı ve bir müşteri bir ev geziyorlar. Müşterinin gözünden izliyoruz reklamı. Emlakçı ağzı oldukça iyi laf yapan, biraz üçkağıtçı biri. Beraber evi geziyorlar. Emlakçı anlatıyor: "Boyası badanası yeni yapılmış, tertemiz bir ev. Gördüğünüz gibi salonu çok büyük. En az 200 m2. Lütfen şu cama yaklaşın. Evet eşsiz deniz manzarası, leb-i derya. Duyuyor musunuz? Suyun sesi buraya kadar geliyor. Bu evi kaçırmayın."



Adam çok beğenmiş bir şekilde bağırıyor: Alıyorum. Hemen işlemleri yapalım.


Başa dönüyor ilk sahneyi 3. gözle tekrar izliyoruz. Emlakçı anlatıyor: "Boyası badanası yeni yapılmış, tertemiz bir ev. (Duvarların kirli hatta çatlaklarla dolu olduğunu görüyoruz)Gördüğünüz gibi salonu çok büyük. (Büyük dediği salona en fazla bir 3'lü koltuk sığar.) En az 200 m2. Lütfen şu cama yaklaşın. Evet eşsiz deniz manzarası, leb-i derya. Duyuyor musunuz? Suyun sesi buraya kadar geliyor. (Camdan baktığımızda evin çok sapa bir yerde olduğunu, deniz yerine yandaki boş arazideki su birikintisini görüyoruz. Gelen su sesi de akan çatıdan damlayan sular)Bu evi kaçırmayın."


Sloganımız geliyor: İş işten geçmeden X Göz Hastenesi

14. GÜN 14. FİKİR



Bir adam barda arkadaşıyla oturuyor. Birden arka masadaki sarı elbiseli çok güzel bir kızla göz göze geliyor. Arkadaşı bir şeyler anlatıyor fakat o dinlemiyor sürekli başını çevirip kıza bakıyor. Sonunda dayanamıyor ve kalkıp kızın yanına gidiyor. Kızla kaynaştığını, konuştuklarını ve gülüştüklerini görüyoruz. Fakat kız ve erkeği hiç aynı karede görmüyoruz. Kamera dışarıdan yalnızca adamı gösteriyor. Kızı ise yalnızca adamın gözünden görüyoruz. Kamera arkadaşına dönüyor. Arkadaşı yüzünde garip ifade ile onlara bakıyor. Şaşırmışla üzülmüş arası.


2. karede nikahdayız. Yine adamın gözünden bakıyoruz. Karşısında barda tanıştığı güzeller güzeli kız gelinlikle. Gelini öpüyor. Kafasını çeviriyor ve yine adamın gözünden nikah davetlilerini görüyoruz. Gelin ve damatın durduğu platformun hemen önünde dizilmişler, hepsinin yüzünde garip bir ifade. Şaşırmışla üzülmüş arası.


Bardaki sahneye geri dönüyoruz. Bu sefer adamın arkadaşının gözünden bakıyoruz. Söylediklerini dinlemiyor arkadaşı. Dönüp dönüp arkasına bakıyor. Ve az sonra kalkıp arka masadaki bir kızın yanına gidiyor. Kız sarı elbiseli, çok çirkin ve çok şişman. Yüzünde garip bir ifadeyle bakakalıyor.


Nikah sahnesindeyiz. Davetlilerin gözünden görüyoruz. Gelin ve damat platformun üzerinde. Son derece yakışıklı bir damat ve çirkin, şişman bir gelin. Damat hayranlıkla geline bakıyor önce sonra da gelini öpüyor. Hepsi yüzünde garip bir ifadeyle bakakalıyor.


Ve Sloganımız geliyor: İş işten geçmeden X Göz Hastanesi.

13. GÜN 13. FİKİR

Bir TV reklamı. Navigasyon cihazı, cep telefonu için ücretli harita programı falan için:

İngiltere'de Big Ben'in önünde bir adamı arkadan görüyoruz. Sırtında sırt çantası. Sağa sola bakıyor. Kafasını kaşıyor. Yolunu kaybetmiş hissi yaratıyor izleyicide. Ve sırtındaki çantadan turist olduğunu anlıyoruz. Kamera 180 derece dönüyor. Adamı önden görüyoruz. Üzerinde Manchester United forması var. Birini çeviriyor yolda ve başka bir dilde soruyor(mesela almanca): Sprechen Sie Deutsch?(Almanca biliyor musun?) No cevabını alınca devam ediyor. İlerideki bara giriyor ve bağırarak soruyor: Sprechen Sie Deutsch?

İçerisi çok kalabalık. Herkes susuyor önce. Sonra herkes ayağa kalkıyor. Hepsinin üstünde Chealse forması. Adama kötü kötü bakıyorlar ve üzerine doğru yürümeye başlıyorlar. Ekran donuyor.

Sloganımız geliyor: Yanlış zamanda yanlış yerde olmayın. Nokia maps ayda sadece x lira.

10 Şubat 2009 Salı

12. GÜN 12. FİKİR

Bir cep telefonu reklamı:


Bir asansör. Asansörde iri yarı, göbekli, kıllı, recep ivedik benzeri bir adam. Boynundaki altın zincir ve gömleğinin açık düğmelerinden fışkıran kıllarıyla oldukça itici duruyor. Şimdi asansöre hepsi birbirinden güzel 3 kız biniyor. Adam kızlara bakıp, bıyık altından gülüyor. Kızlar adamı beğenmemişçesine, aşağılar bir yüz ifadesiyle, asansörün adama en uzak köşesine doğru gidiyorlar. Büyük bir asansör olmasına rağmen, adamdan uzak olmak için ufacık bir köşeye sıkışıyorlar.


Adam cebinden "XP200" model cep telefonunu çıkarıyor. Kızlar şaşırmış ve meraklı yüz ifadeleriyle telefonu görmek için çaba harcıyorlar. Biri parmak ucuna kalkıyor, biri başını yana eğiyor daha iyi görebilmek için.



Kamera adamın eline, XP200’e zoom yapıyor. Ekranda “SİM DEĞİŞTİR” yazıyor. Adam ok tuşuna bastığında, o itici adam birden bire son derece şık ve yakışıklı bir adama dönüşüyor. Bu sırada kızlardan biri adamın önüne atlıyor ve saçındaki tokayı çıkarıyor. Saçlarını savurarak poz veriyor. Adam XP200 ile kızın fotoğrafını çekiyor, flaş patlıyor. Diğer kızlardan biri, poz veren kızı iterek onun yerine, adamın önüne geçiyor ve dans etmeye başlıyor. Adam XP200 ile videoya çekiyor.



Asansör bir katta duruyor. Kapı açılıyor. Kapıda asansörü bekleyen adam şaşkınlıkla bakıyor. Çünkü içerde iri yarı, göbekli, kıllı çirkin bir adam. (Bu sahnede aslında adamın hiç değişmediğini, sadece XP200’ün cazibe ve prestiji sayesinde kızların gözünde yakışıklı göründüğünü anlıyoruz) Adamın elinde çok şık bir telefon ve o telefondan yayılan müzik eşliğinde, normal şartlarda o adamın yüzüne bile bakmayacak 3 güzel kız kendilerinden geçmiş bir şekilde dans ediyorlar.



PACK SHOT: XP200’ün göz alıcı tasarımı ile her yerde ilgiyi üzerinize çekin. Karizmatik, cezbedici ve zarif. Çift sim kart teknolojisi ve olağanüstü multi medya özellikleri...

8 Şubat 2009 Pazar

MEDYA'DA BLOGUM


Blogum ve iddiam bu hafta internet ve yazılı basında bir çok yerde yayınlandı. İşte bazıları:

http://www.marketingturkiye.com/yeni/Haberler/NewsDetailed.aspx?id=12510

http://arsiv.sabah.com.tr/2009/02/05//haber,08333E4410CC4821A96264F6BADF9CDB.html

http://www.superpoligon.com/haber/8578




11. GÜN 11. FİKİR

Bir otel reklamı:

Kat görevlisi (housekeeper) rutin oda temizliğini yapmak için temizlik arabası ile otel odalarından birine giriyor. Odadaki koltuğun tepesine çıkmış, camları silen oda müşterisiyle göz göze geliyor. Olduğu yerde kalıyor. Çok şaşkın bir yüz ifadesi. Camları silen oda müşterisi de kat görevlisini görünce bir kaç saniye duruyor. Sonra mahçup bir yüz ifadesiyle koltuktan aşağı inip, kıyafetini düzeltiyor. Bir şey olmamış tavırlarında.

Slogan geliyor: Biliyoruz burada evinizde gibi hissediyorsunuz fakat siz sadece rahatınıza bakın gerisiyle biz ilgileniriz.

2. filmimizde takım elbiseli, elinde çanta olan bir otel müşterisi asansörden çıkıyor. Lobiden çıkışa doğru yürürken resepsiyonda duruyor. Resepsiyonist kıza eğilip yanağından öpüyor ve "akşam için getirmemi istediğin bir şey var mı hayatım?" diye soruyor.

Slogan geliyor: Biliyoruz burada evinizde gibi hissediyorsunuz fakat siz sadece rahatınıza bakın gerisiyle biz ilgileniriz.

10. GÜN 10. FİKİR

Kamera bir semti gösteriyor bize havadan. Yollar, arabalar, evler karla kaplı. Göz gözü görmüyor. Kamera yeryüzüne yaklaşıyor. O da ne evlerden birinin üzerinde tek bir kar tanesi bile yok. Halbuki diğerlerinin üzeri bembeyaz. Kamera daha da yaklaşıp evin içine giriyor. Mutlu bir aile tablosu ile karşılaşıyoruz. Anne ve baba televizyonun karşısında, koltukta birbirlerine sarılmış oturuyor. Yüzlerinde mutluluklarını belli eden bir gülümseme. Evin çocuğu, anne babasının hemen önünde, halının üzerinde evin köpeği ile oynuyor. Kamera yön değiştiriyor ve malum elektrikli ısıtıcıyı görüyoruz.





Sloganımız geliyor: OFU evinizi ısıtır.

9. GÜN 9. FİKİR

Bir kariyer web sitesi için farklı reklamlar hazırlayıp, dönüşümlü olarak yayınlıyoruz:




Bir açık ofisdeyiz. Yoğun bir çalışma var. Herkes meşgul. Takım elbiseli iki adam önlü arkalı koridorda yürüyor. Öndeki kalemini düşürüyor ve almak için eğiliyor. Arkadaki adam koşarak diğerinin üzerinden atlıyor. (Birdir bir oynar gibi) Herkes dönüyor şaşkın bir şekilde adama bakıyor. Adamın yüzünde mahçup bir ifade. Ekran donuyor.




Dış ses: Artık işinizi ciddiye alamıyorsanız Yenibiriş'e girin, cv hazırlayın. Daha mutlu olacağınız binlerce yeni iş, sizi bekliyor.




Bir toplantı odasındayız. Masanın başında diğerlerine göre daha yaşlı, patron olduğu belli bir adam. Konuşmasına başlıyor:




Hepiniz bildiği gibi; boşalan genel müdür yardımcılığı pozisyonu için aranızdan birini seçmem gerekiyor. (Masanın etrafındaki herkesin yüzünde meraklı ve sabırsız bir ifade.) Bu kararın benim için çok zor olduğunu ve aslında hepinizin bu pozisyon için çok iyi birer aday olduğunu belirtmem gerekiyor. Fakat bir kişi seçmem gerekiyor. Ve parmağıyla masanın etrafındakileri sayarak başlıyor: O piti piti, karamela sepeti...




(Masanın etrafındaki herkesin yüzünde şaşkın bir ifade) Ekran donuyor.




Dış ses: Artık işinizi ciddiye alamıyorsanız Yenibiriş'e girin, cv hazırlayın. Daha mutlu olacağınız binlerce yeni iş, sizi bekliyor.




Bir toplantı odasındayız. Masanın etrafında 8 kişi oturuyor. hepsinin önünde kağıtlar. Masanın başında, yazı tahtasının önünde ayakta duran adam konuşuyor:




Önünüzdeki finansal raporlarda da gördüğünüz üzere geçtiğimiz yıl karımızı %30 artırarak büyük bir başarıya imza attık.




Bu sırada kamera masada oturan kişilerden birine dönüyor. Adam önündeki raporun ilk sayfasını katlayarak uçak yapıyor ve uçağı konuşan adama doğru atarak ağzıyla da efekt yapıyor viuvvvvvvvvv. Kamera donuyor. Herkesin yüzünde şaşkın bir ifade.




Dış ses: Artık işinizi ciddiye alamıyorsanız Yenibiriş'e girin, cv hazırlayın. Daha mutlu olacağınız binlerce yeni iş, sizi bekliyor.

6 Şubat 2009 Cuma

8. GÜN 8. FİKİR

Makyaj malzemesi reklamı. Markamızın adı "BEAUTY":

Bir evdeyiz. Bir kadın makyaj masasına oturmuş, karşısında ayna. Kadını arkadan görüyoruz, yüzünü göremiyoruz. Masanın üstünden ruj, rimel, fondoten gibi ürünleri aldığını görüyoruz. Kapı çalıyor. Kadın makyajını tamamlamış bir şekilde dönerek kapıya doğru yürüyor. Kadının çok güzel ve alımlı olduğunu görüyoruz. Kocasını karşılıyor. Kocası büyülenmiş bir şekilde karısına bakıyor. Kadın kocasını kravatından çekerek yatak odasına götürüyor. Işığı kapatıyor.


2. sahne. Sabah olmuş. Adam uyanıyor. Yüzünde mutluluğunu belli eden bir gülümseme. Karısına dönüyor ve sıçrayarak bağırıyor. Çünkü dün gördüğümüz güzel kadın yerine çok çirkin bir kadın görüyoruz bu sefer.

Sloganımız geliyor: Beauty, mucizeler yaratır

Reklamımız iyice hafızalarda yer ettikten sonra ilk sahneyi atıp 2. sahnede biraz değişiklik yapıp yayınlıyoruz:

Sabah olmuş. Adam uyanıyor. Yüzünde mutluluğunu belli eden bir gülümseme. Yana dönüyor ve sıçrayarak bağırıyor. Çünkü yanında bir erkek.

Sloganımız geliyor: Beauty, mucizeler yaratır.

7. GÜN 7. FİKİR

Bir gsm operatörü için TV reklamı:


Adam evden çıkıyor. Takım elbiseli, elinde çanta. Karısı ve küçük oğlu da kapıda, onu yolcu ediyorlar. Hiç konuşmuyorlar. Oğlu babasının pantolonundan çekiştiriyor. Baş parmağını, işaret ve orta parmağına sürterek hepimizin bildiği malum para işaretini yapıyor. Babası ağzını açmadan çıkarıp cebinden para veriyor ve oğlunun başını okşuyor. Karısını öpüyor ve çıkıyor.


Apartmandan çıkarken kapıcıyla karşıyor. Kapıcı iki elini yana açıp nasılsınız der gibi bir ifade yapıyor. Adam başını yana eğiyor iyi der gibi ve yoluna devam ediyor. Hemen yandaki bakkala giriyor. Konuşmadan selamlaşıyorlar yine. Adam bir gazete alıp parasını uzatıyor ve çıkıyor bakkaldan.


Kaldırımda duruyor, elini kaldırıyor ve bir taksi durduruyor. Taksinin arka koltuğuna oturuyor. Taksici dönüp nereye işareti yapıyor. Adam elleriyle konuşmadan tarif etmeye çalışıyor. Taksici anlamıyor. Anlamadığını belli eden hareketler yapıyor. Adam hala el kol hareketleriyle çabalıyor anlatmaya.


Dış sesden markanın bilindik sloganı geliyor: Artık Susmayın AVIA ile ayda 15 liraya sınırsız konuşun.

4 Şubat 2009 Çarşamba

6. GÜN 6. FİKİR

Bugün sizlerle bir iş fikri paylaşacağım. Daha doğrusu yeni bir bankacılık ürünü:



Piyasada Sodexho ve Multinet'in pazar lideri olduğu yemek kartlarını biliyoruz. Her iki firma da şirketlere, dışarıda yemek yiyen çalışanları için şirketin belirlediği limitler tutarında para yüklediği kartları pazarlıyor. Bu kartları anlaşmalı olduğu çok sayıda restoranda para yerine hesabınızı ödemek için kullanabiliyorsunuz.



Garanti Bankası'nın elma hesabını da biliyorsunuz. Her ne kadar bu hesap türü Garanti ile özdeşleşmiş olsa da aslında her banka farklı isimlerle sunuyor aynı ürünü. Vadesiz hesabınızda açıkta kalan bakiyenizin, talimat gerektirmeden banka tarafından B tipi likit fona dönüştürerek, vadesiz hesabınızdan da cuzi de olsa para kazanmanızı sağlıyor. Ayrıca istediğiniz zaman fonları satıp nakite dönebiliyorsunuz.



Ben diyorum ki; X bankası da şirket çalışanlarına, şirketin belirlediği miktarda para yüklü banka kartı verse. Bu kartların herhangi bir banka kartından farkı, bu kartlardan nakit çekim yapılamaması ve bakiyenin tek seferde değil günlük limitler dahilinde harcanabilmesi olsun. Her bir çalışan ayda 24 gün çalışıyor olsun. Şirket herbir çalışanı için günlük 10 YTL limit belirlemiş olsun. Buna ufak bir pay ekleyerek kartımızın limitini günde 15 YTL olarak belirleyelim. Çalışan 16 YTL ödemek isterse; günlük limitiniz yetmemektedir uyarısıyla karşılaşsın.


Tabi şirketlerin mevcut Sodexho, Multinet gibi firmalar yerine X Card’ı tercih etmesi için onlara ek bir fayda sağlamamız gerekiyor. Çalışanlar için açtığımız hesapların hepsi aynı zamanda elma hesabı gibi çalışsın. Günlük 15 YTL’lik limit dışındaki tutarla banka B tipi likit fon alsın. Ay sonunda hesaplardan elde edilen gelir ise bir ana hesaba, işverenin hesabına yatırılsın. Böylece ufak da olsa bir sonraki ayın yemek giderleri azalmış olsun.

Üstelik bu yeni bir işkolu gibi görünse de aslında bir satış ekibi dışında yeni bir organizasyon gerektirmiyor. Banka’nın diğer iki firma gibi restoranlara sistemini pazarlamasına gerek yok çünkü X Card zaten kredi kartı geçen her restoranda geçecek. Sadece bu özellik bile diğer 2 firmaya göre büyük bir avantaj. Sadece bu ürünü şirketlere tanıtıp, pazarlayacak bir ekip gerekiyor.



Banka kart bakiyelerinde fon alınmayan ve vadesizde bulunan tutarla maliyetsiz fon sağlamış olacak. Fakat asıl önemli olan banka, çoğu daha önce müşterisi olmayan birçok yeni müşteri elde edecek. Üstelik bu müşterilere tek tek pazarlama yapmadan, sadece işvereni ikna ederek yapabilecek bunu. Daha sonra da zaten banka müşterisi olmuş bu kişilere diğer bankacılık ürünlerini pazarlayacak.

5. GÜN 5. FİKİR

Hemen hemen bütün tıraş bıçağı reklamlarında (Ali Taran'ın Derby'si hariç) yakışıklı, kaslı, üstü çıplak, babyface (bebek yüzlü yazayım dedim ama daha garip durdu sanki) bir abimizi aynanın karşısında tıraş olurken görüyoruz. İşin garip tarafı sakalları kesmek için kullanılan bir ürünün reklamında bu abilerin sakallı hallerini bile göremiyoruz. En fazla yüzleri köpüklü halini görüyoruz. Sonra güzel bir abla gelip abimizi öpüyor. Benim bugünkü fikrim de bir tıraş bıçağı reklamı:


Diğer reklamlardaki gibi aynanın karşısında bir abi görüyoruz. Diğerlerinden farklı olarak bu abimiz göbekli, çirkin ve üzerinde beyaz atlet var. Sakalları uzun.


Daha sonra yüzü köpüklü görüyoruz abiyi. Kamera aynaya zoom yapıyor. Kamera o kadar yakın ki sadece zart marka traş bıçağımızı ve adamın köpüklü yüzünün ufacık bir bölümünü görüyoruz.


Şimdi kamera aynı yakınlıkta abi son bir hamleyle tıraşı tamamlıyor. Ve kamera uzaklaşıyor. Aynanın karşısında son derece yakışıklı bir abi görüyoruz.


Dış ses konuşuyor: Zart, Erkeği güzelleştirir. (Bir kaç saniye bekliyor) Tamam tamam bu kadar da değil.


Bu sefer ilk abinin (göbekli ve çirkin olan) tıraş olmuş halini görüyoruz.


Dış ses devam ediyor: Yine de ilk halinden daha iyi, (duraksıyor, tereddütlü bir ses tonuyla) yani... biraz...

3 Şubat 2009 Salı

4. GÜN 4. FİKİR

Son iki fikir için reklam senaryolarının çok uzun olduğuna dair eleştiriler aldım. Gerçi ben her iki reklamın da 60 sn gibi optimal bir süreye sığacağına eminim ama yine de bugün kısa bir reklam senaryosu yazacağım:



1. karede Naylon çorap reklamlarındaki gibi çorap giyen güzel bir kadın bacağı görüyoruz önce ekranda.


2. karede sokakta şemsiyeli bir adam görüyoruz. Yağmur yağıyor. Güzel bir kadın koşarak adamın yanına, adamın şemsiyesinin altına sokuluyor. Adam önce şaşkın bakıyor. Göz göze geldiklerinde gülüşüyorlar. Kadının yüzünde muzip bir ifade.



3. karede bir ameliyathanedeyiz. Bir doktor eldivenlerini giyiyor.



4. karede küçük bir bebek. Annesi üşümesin diye başına beresini geçiriyor.


Markamız ekranda görünüyor: O.K.


Sloganımız geliyor: Bazı şeyler korunmaya değer



Kareler tek tek ele alındığında hepsi soğuktan, yağmurdan, mikroplardan falan filan korunmayı temsil ediyor. Fakat bir bütün olarak, özellikle de hedef kitlesi olan erkekler tarafından ele alındığında; kadın cinselliği, şemsiye altında birleşen kadın ve erkek evliliği, doktor ve ameliyathane doğumu temsil ediyor ve sonra bebeği görüyoruz. Reklam bir yandan da "eğer korunmazsan seni bunlar bekliyor" diyor.

2 Şubat 2009 Pazartesi

3. GÜN 3. FİKİR

Ali Taran'ın beni işe alması için bir TV reklamı yapsaydım nasıl olurdu?



Bir ofis ortamı, yoğun bir çalışma. Kamera açık ofis diye tabir ettiğimiz, birçok insanın bir arada çalıştığı bölümde geziniyor. En az 20 -30 masa, 20 – 30 çalışan, kamera çalışanlar arasından geçiyor hızlıca. Bir masada duraksıyor. Masa boş. O karmaşanın içinde tek bir boş masa çok göze çarpıyor. Masanın sahibi o gün hiç gelmemiş gibi. Sonra ince bir koridor boyunca ilerliyor kamera. Büyükçe bir oda ve bir sekreter belli ki patronun odası. İçeri giriyor kamera patron ceketini giyiyor. Cep telefonunu alıp ceketinin iç cebine koyuyor. Birkaç adım atıyor kapıya doğru, belli ki dışarı çıkacak. Masasındaki telefon çalıyor. Dönüp bakıyor telefona, açmakla açmamak arasında kararsız. Devam ediyor patron yoluna. Açmıyor telefonu.



Kamera şimdi başka bir ofiste. Bir iş adamı, yaşlı, masasında oturuyor, elinde telefon. Telefonun çaldığını duyuyoruz fakat cevap vermiyor karşı taraf. Hafif kızgın bir ifadeyle telefonu kapatıp başka birini arıyor. Ok diyor iş sizindir. En kısa zamanda sözleşmeyi yapalım, malları 1 ay içinde istiyorum.




Ekran donuyor. İki donmuş kare görüyoruz. Solda telefona bakmayan patron. Sağda iki tedarikçi arasında kararsız kalmış, biri telefonuna cevap vermediği için diğerini seçen iş adamı. Bir ses duyuyoruz: “Keşke 1 dakika ayırıp o telefona baksaydı hayatının en büyük işini alacaktı.”




Ve slogan beliriyor: KEŞKE DEMEMEK İÇİN FIRSATLARI KAÇIRMAYIN




Bu sefer kamera bir evde... Yaşlı bir adamla 25 yaşlarında genç bir çocuk. Hararetli bir tartışma içindeler. Belli ki bir baba ve bir oğul. Genç çocuk kapıyı çarpıp çıkıyor. Yaşlı adam üzgün.




Kamera tekrar ofiste çalışanların arasından geçip en baştaki boş masaya geliyor. Bizim genç çocuk o masanın sahibiymiş meğer. Masasının sağ köşesinde telefon, onun yanında babasıyla olan bir resim. Telefon çalıyor. Arayan annesi, babasının öldüğünü söylüyor. Telefonu kapatıyor yavaşça, gözleri doluyor, babasının fotoğrafına bakıyor ve koşarak çıkıyor ofisten. Ekran donuyor. Sağ tarafta oğlu kapıyı çarpıp çıktıktan sonra yıkılmış baba, sol tarafta boş masa. Bir ses duyuyoruz: “Keşke son görüşmeleri böyle olmasaydı, keşke fırsatı varken son bir kez seni seviyorum diyebilseydi.”




Ve slogan beliriyor: KEŞKE DEMEMEK İÇİN FIRSATLARI KAÇIRMAYIN




Kamera bir ofiste... Bilgisayarı, klavyeyi ve 2 adet el görüyoruz. Maillerine bakıyor. İlk sıradaki maili açıyor. Bir iş başvurusu, Adil Zehir’den gelmiş. Reklam yazarlığı için başvurmuş. Bilgisayar başındaki kişi maili okumadan siliyor. Bir ses duyuyoruz: “Keşke ona, birkaç yıl sonranın en iyi reklam yazarlarından birine bir şans verseydi.”




Ve slogan beliriyor: KEŞKE DEMEMEK İÇİN FIRSATLARI KAÇIRMAYIN

1 Şubat 2009 Pazar

2. GÜN 2. FİKİR

Bugünkü fikrim bir beyaz eşya markası için reklam senaryosu ve yeni bir kampanya. Ben örneğimde VEYSEL markasını kullanacağım.
Bir TV Reklamı:

Bir evdeyiz…

Yanyana beyaz eşyalar görünüyor. Çamaşır makinesi, buzdolabı, ütü, vb.

Dış ses konuşuyor: Birazdan duyacaklarınız sizi çok şaşırtacak. VEYSEL ilklerine bir yenisini daha ekledi.

Bu çift kapılı buzdolabı yalnızca 5 Lira.
Bu son model çamaşır makinası yalnızca 5 Lira.
Bu fırın da 5 Lira.


Hayır hayır yanlış duymadınız. Aylık taksiti değil tamamı bu fiyat.

Ekranda hala ilk karedeki beyaz eşyaları görüyoruz. Ekrana bir el uzanıyor ve çamaşır makinesini alıyor. Bu sırada kamera uzaklaşıyor. 5 yaşlarında bir kız çocuğunun eliymiş çamaşır makinesini alan. Beyaz eşyalar oyuncakmış meğer. Kısa bir süre küçük kızın oyuncaklarıyla mutlu bir şekilde oynamasını seyrediyoruz.

VEYSEL “Artık çocuklar için de beyaz eşya üretiyoruz.” Artık VEYSEL mağazalarında çocuklar için oyuncak köşemiz var. Alınan gerçek ürünlerin yanında hediye edildiği gibi, sadece oyuncakları da satılıyor.

İlginç, akılda kalıcı bir reklamla markamızı zihinlerde taze tutuyoruz. Bu çocukların anne ve babalarını mağazamıza getiriyoruz, kızımız oyuncağını seçerken babasının gözü ses sistemine, annesinin gözü yeni bulaşık makinesine kayıyor.
VE EN ÖNEMLİSİ:

10 – 20 sene sonraki bütün potansiyel alıcılarla muhteşem bir bağ kuruyoruz. 5 yaşındaki kızımız büyüyüp evlenme çağına geldiğinde. “VEYSEL’den alalım. Benim ilk çamaşır makinem VEYSEL’di.” diyor müstakbel kocasına. Biz de boş durmuyoruz tabi 10 sene sonra.

Yeni reklamımız yayında: Anne, baba ve kızı VEYSEL mağazasının önünde görüyoruz. “Doğduğun gün dün gibi aklımda” diyor annesi. “Nasıl da geçiyor zaman, şimdi evleniyorsun” diyor babası. Düğün için beyaz eşya almaya gelmişler. Mağazadan içeri giriyorlar. Çamaşır makinesinin önünde duruyorlar. “Hatırlıyor musun?” diyor babası heyecanla “burası o mağaza” diyor. “Yıllar önce sana oyuncak çamaşır makinesi almıştık hani hiç elinden düşürmezdin” Kamera yıllar öncesini gösteriyor şimdi:

Baba işten eve geliyor. Anne ve küçük kız kapıda karşılıyorlar onu sarılıyorlar. Baba eğilip küçük kızını kucağına alıyor. Kocaman bir öpücük konduruyor kızının yanağına. Baba koltuğuna oturuyor biraz yorulmuş. Küçük kız babasının ayaklarının dibinde babasının çoraplarını çekiştiriyor. “Baba ya çoraplarını çıkar yıkayacağım” diyor. Baba çıkarıyor çoraplarını beraberce oyuncak çamaşır makinesine atıyorlar.

Kamera tekrar VEYSEL mağazasında. Üçünün de gözleri doluyor. Birbirlerine sarılıyorlar. Baba kocaman bir öpücük konduruyor kızının yanağına. Sadece VEYSEL logosu geliyor ekrana.

NOT: Gelecek eleştirilere istinaden: Hayır VEYSEL'i yeni bir pazara sokmuyorum. Hazırladıkları prototipten istedikleri sayıda ürettirmelerinden bahsediyorum. Promosyon için kalem, ajanda yaptırmak gibi.