30 Ocak 2009 Cuma

1. GÜN 1. FİKİR




Şu kimlik doğrulama kodu, görsel doğrulama kodu diye anılan, resimde gördüğünüz eğik büğük yazıyı yandaki, ordaki, burdaki kutuya yazınız diye karşımıza çıkan "capcha"ları hepiniz biliyorsunuz. Artık üyelik isteyen her web sitesinde, TC kimlik no ve vergi kimlik no sorgularken, bloglara yorum yazarken, paylaşım sitelerinden herhangi birşey indirirken, ve daha bir sürü yerde karşımıza çıkıyorlar. Birçoğunuz gibi ben de gıcık oluyorum "capcha"lara. Hiç bir göz kusurum olmamasına rağmen bazen okuyamıyorum. Yorulup üye olmaktan, işlemi yapmaktan vazgeçtiğim bile oldu.




Gelgelelim diğer konuya; reklamcılık deyince akla ilk TV reklamları geliyor. Halbuki internet reklamcılığı TV'ye göre hem daha az maliyetli hem de doğru yerde, doğru şekilde kullanıldığında daha geniş, daha fokus gruplara ulaşabilir. İnternet reklamcılığının en büyük sorunlarından biri de reklam ürünlerinin yetersiz olması bence. En popüleri banner. Hareketli banner, kübik banner. İlk ekşi sözlükte gördüğüm site giydirme çok yaratıcı. "User generated contents" içeriğini kullanıcının belirlediği ya da katkı sağladığı yarışma, oylama, forum gibi şekillerde karşımıza çıkan ürün doğru kullanıldığında çok başarılı fakat artık birşey üretemeyen yazarların ilk kurtarıcısı halini alıyor yavaş yavaş.




Ben diyorum ki "capcha"lardan kurtulup yeni bir reklam ürünü bulalım.



Reklam ajansı olarak çok büyük kullanıcı kitlesi olan sitelerle anlaşalım. Misal gmail, yahoo, hotmail, blogger, rapid share, vs... Bu sitelerde "capcha" yerine her seferinde random, kısa bir reklam videosu gösterilsin ve videodaki markanın isminin kutucuğa yazılması istensin.




Reklam veren olarak düşünüyorum: Kullanıcı reklam filmimi izliyor, markamı algılıyor ve markamı kutucuğa yazarak 2. kez zihnine kaydediyor. WOW




28 Ocak 2009 Çarşamba

BU BLOG BİR İDDİADIR

Bu Blog benim iyi bir "reklamcı" olduğum iddiasıdır ve amacı bu iddiayı kanıtlayarak Ali Taran'ın beni işe almasını sağlamaktır. Bu iddiayı kanıtlamak için 1 Şubat tarihinden itibaren hergün bu blogda sizlerle yeni bir fikir paylaşacağım. Bu fikirler bazen bir reklam metni ya da senaryosu, bazen belirli bir ürün ya da marka için pazarlama stratejisi, bazen reklamcılıkla ilgili farklı bir bakış açısı, bazen de yeni bir iş fikri olarak karşınıza çıkacak. Bütün fikirlerin ortak noktası ise yaratıcı olmaları olacak ki benim iddiam da zaten budur. Kolay vazgeçmek yok. Amacıma ulaşmak için en azından 365 gün 365 yeni fikirle burada olacağım (Umarım bu kadar uzun sürmez). Milat 1 Şubat. Görüşmek üzere...

26 Ocak 2009 Pazartesi

KİMDİR BU İDDİACI?

  • 1982'de Giresunda doğdum.

  • Babam beni okula yazdırırken sordu: “Sabahçı mı olmak istiyorsun, öğlenci mi?” Sabahçı olmak istedim gün bitmeden çıkabileceğimi öğrenince. Okulun ilk günü bir hayli zaman geçtiğine kanaat getirdikten sonra yerimden kalktım ve utana sıkıla “Öğretmenim bir yanlışlık oldu galiba ben sabahçı olacaktım akşam oldu hala eve gitmedim“ dedim. O gün anladım insan yaptığı şeyden zevk almıyorsa zaman geçmek bilmiyor.


  • İlkokul 2'de evdeki kolonya, limon, meyve gibi kokulu şeyleri karıştırarak parfüm yapmaya çalışırdım. Karışıma bir de kibrit çakayım, yanmış kibrit güzel kokuyor dedim, evi yaktım. O gün anladım ufacık bir kibrit çöpünün bile çok büyük sonuçlar doğurabileceğini.


  • 4. sınıfta evdeki bütün oyuncaklarımı bir sepete doldurup hepsine bir numara verdim ve oyuncakları mahallede sergileyip para karşılığında kura çektirmeye başladım. En çok çamaşır mandalı ve bilye çıkıyordu tabi kuradan. Halbuki herkesin gözü pilli, kendiliğinden takla atan oyuncak ayımdaydı. Reklamcılığı o gün öğrendim. Ben bir ilkokul çocuğunun günlük harçlığının yaklaşık 5 de 1’ine karşılık 1 aylık harçlığı ile alamayacağı ayımı kazanma şansını vaat ediyortdum. Ama aslında kura torbasının içindeki kağıtların hiçbirinde ayım yoktu. İlk yalanım, ilk dolandırıcılığım, ilk günahım bu olmuştur. Hala utanıyorum. Ama napayım ayımı çok seviyordum. Zaten çocuğun biri bütün kuraları bitirip, ayının kağıtlarda olmadığını anlayınca beni bir güzel dövüp ayımı da alıp gitmişti. O gün öğrendim reklamda yalan olursa başarı da yalan oluyor.


  • 2000'de Anadolu Lisesi'nden mezun oldum ve Anadolu Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü'nde okumak için Eskişehir'e gittim.


  • 11 kişilik sınıfın hep en haylazı, en asisi oldum. Ya çok iyi anlaştım hocalarımla ya da hiç anlaşamadım. Ama beni hayatta en iyi anlayan Meltem Hocam başkaydı. "Mezun olunca bana belirli aralıklarla haber ver çünkü ileride milyarder mi yoksa hapiste mi olacağını çok merak ediyorum. 3. seçenek yok." derdi.

  • Üniversitede ev arkadaşım Caner reklamcılık okurdu. Fikir ortağımdı. Bomonti arkadaşımdı. Anket işi alır, evde arkadaşlarla toplanıp doldururduk. Son yaptığımız seçim anketinde 43 yaşında bir çiftçinin, "Sizce Eskişehir'in en büyük sorunu nedir?" sorusuna "Disko ve bar sayısının çok az olması" yazmamış olsaydı, en azından o son kadehi içmemiş olsaydı daha uzun süre devam edebilirdik anket işine.

  • Okul bitince (2004) staj yaptığım şirketten iş teklifi aldım fakat Giresun'da çalışmak istemediğim için kabul etmedim. Tabi kabul etmemek için aileme "Ben İstanbul'da daha iyi bir iş buldum." demek zorunda kaldım. Liseden bir arkadaşımın yanına gelip iş aramaya başladım. 3. haftada işe başladım. İlk maaşımla bir ev kiraladım, elektrik ve suyu 2. maaşımla açtırabildim ancak. Eşyaları ne zaman alabildiğimi anlatmıyorum bile. Ama insan herşeyin üstesinden geliyor. Şimdi düşünüp gülüyorum sadece.

  • 2007'de ilk şirkette hedeflediğim herşeyi başardığıma karar verdim ve hala çalıştığım şirketime geçtim. İşim gereği 2007'den bu yana Türkiye'nin 72 ilini gezdim, havasını soludum, insanları ile tanışıp sohbet ettim, yemeklerini yedim, tarihlerini ve güzelliklerini gördüm. Karadenizli olmasam doğulu olurmuşum diye düşündüm :)

  • 2008 başında hayat ortağımı, hayal ortağımı buldum evlendim.


  • Kısa bir zaman önce artık bu sektörde mutlu olmadığımı ve zaten yapmadan duramadığım şeyi: düşünmeyi, fikir üretmeyi yaparak hayatımı kazanmam gerektiğine karar verdim ve bu blogu oluşturdum.

  • En iyi yaptığım iş insanları sevmektir. Babamdan miras bu huyum. İnsanı sevince, insanı anlamak da kolay oluyor. Nelerden hoşlandığını, ne istediğini, nasıl istediğini de görüyorsun. Karımla her alışverişe çıktığımızda kavga ederiz. Bir mağazaya girdiğimizde her şeyi dağıtır, katlanmış kıyafetleri tek tek açıp öylece atar, ben arkasından katlamaya çalışır, utanırım. Bir restoranda garson tabağı masaya bırakırken, ya da masadan boş tabağı alırken ucundan tutup yardım etme ihtiyacı hissederim. Eve yakınlaradan bir yerden yemek sipariş ettiğimde sıkılırım, "2 adımlık yol kendin gelsene kardeşim ne yoruyorsun beni buraya" diyecekmiş gibi hissederim hep. Trafikte yayalara yol veririm, sarı yandığında kornaya basmam, basana basasım gelir.

  • "İmkansızı dene", "İmkansız diye birşey yoktur" gibi laflara inanmam. Birşey imkansızsa ona en yakın, çok zor ama imkanlıyı yapmaya çalışırım. Zamanımı boşa harcamam.

  • İşitme engelliler ve uykusu ağır olanlar için titreşimli yastığı ilk ben düşünmüştüm fakat japonlar yapıp tanesini $460'dan satınca çok kötü oturdu içime.

  • Görme engelliler için park sensörlü bastonu, çocuklar için sapı uçak şeklinde kaşığı, prezervatif takma makinasını (PREZERMATİK adını verdim) ve daha bir çok saçma sapan ürünü ilk ben buldum.


25 Ocak 2009 Pazar

BİR NEVİ REFERANSLAR

Bugün 3. günüm. Bir çok destek mailinin yanı sıra köstek maili de alıyorum doğal olarak. Herkes sağolsun. Gelen destek maillerinden bazıları benim adıma değil, blogda yayınlamam için Ali Taran adına yazılmış. Bu destek maillerini yayınlamaya karar verdim:



_ Ali Taran, elimde seninle ilgili çok gizli belgeler var. Eğer bu çocuğu işe almazsan belgeleri açıklarım ona göre. Cemal Kılıçtaroğlu



_ Hey man what is your problem? Hire him. Don't you see that he is a smart guy? Barran Obara



_ Aliciğim, bu çocuğu da al git. R. Tayyip Erdonar



_ Evet Ali Taran, bu çocukla beraber geri dönülmez bir yola girmeye hazır mısın? Ahmet Çeker



_ Blogu çok beğendim. Ali Taran yap bir güzellik. Bu arada herkesin gördüğü üzere mail de atabiliyorum. Kadri Toptaş